Türk Yoğun Bakım Derneği Dergisi

: 15 (3)
Cilt: 15  Sayı: 3 - 2017
Özetleri Gizle | << Geri
1.
Unutulmuş hemodinamik parametre “Ortalama Sistemik Dolum Basıncı”
Forgotten haemodynamic parameter “Mean circulatory filling pressure”
Uğur Koca
Sayfalar 88 - 90
Yoğun Bakım hastalarında intravasküler volüm durumunu değerlendirmek zordur. Bu amaçla santral ven basıncı, pulmoner kapiller uç basıncı veya nabız basıncı değişikliği (pulse pressure variation) ve atım hacmi değişikliği (stroke volume variation) gibi parametreler kullanılmaktadır. Fonksiyonel bir parametre olan “ortalama sistemik dolum basıncı” da volüm durumunu değerlendirmede kullanılabilir.
Accurate assessment of the intravascular volume status in critically ill patients is difficult. Central venous pressure, pulmonary capillary wedge pressure, pulse pressure variation and stroke volume variation are used to assess intravascular volume status. A functional parameter “mean systemic filling pressure” can be used to assess volume status.

ORJINAL ARAŞTIRMA
2.
İki farklı akut solunum yetmezliğinde noninvaziv mekanik ventilasyonun etkinliğinin değerlendirilmesi
The evaluation of non-invasive mechanical ventilation efficacy in two types of acute respiratory failure
Büşra Tezcan, Sema Turan, Dilek Kazancı, Şerife Bektaş, Hija Yazıcıoğlu, Berna Ergün, Demet Bölükbaşı, Özcan Erdemli
Sayfalar 91 - 97
GİRİŞ ve AMAÇ: Akut solunum yetmezliğinde Noninvazif Mekanik Ventilasyon (NIMV),entübasyon ihtiyacını ve entübasyona bağlı komplikasyonları azaltabilir.Ancak NIMV’nin bu olgularda endotrakeal entübasyonu geciktirerek mortaliteyi arttırabileceği yönünde endişeler de mevcuttur.Bu çalışmada akut pulmoner ödem (APÖ) ve postoperatif solunum yetmezliği (POSY) olan olgularda NIMV uygulamasının etkinliğini değerlendirmeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 01.01.2014-15.12.2015 tarihleri arasında APÖ ve POSY nedeni ile NIMV uygulanan 100 hasta retrospektif olarak değerlendirildi.Hastalar; APÖ (Grup 1; n=59) ve POSY (Grup 2; n=41) nedeniyle NIMV uygulananlar olmak üzere iki gruba ayrıldı.Hastaların demografik özellikleri,NIMV uygulaması sonrası entübasyon yapılıp yapılmadığı,NIMV uygulamasından ne kadar süre sonra yapıldığı,ejeksiyon fraksiyonu (EF), sistolik pulmoner arter basınçları, APACHE II skorları, yoğun bakımda/hastanede kalış süreleri ve mortalite oranları kaydedildi.
BULGULAR: İki grup arasında entübasyon sıklığı ve NIMV uygulamasının başlangıcından entübasyona kadar geçen süre arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı.Her iki gruptaki hastalardan endotrakeal entübasyon uygulananlarda uygulanmayanlara göre hastanede/yoğun bakımda kalış süreleri,başlangıç APACHE II skorları ve mortalite anlamlı olarak daha yüksekti.Grup 1’de Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) olan hastalar daha çok entübe edilirken,Grup 2’de ise EF’si düşük hastalar daha çok entübe edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada; APÖ ve POSY gibi iki farklı akut solunum yetmezliğinde,NIMV ile entübasyon arasındaki sürenin uzamasından çok NIMV uygulanan hastaların başlangıç APACHE II skoruyla mortalite oranları arasında pozitif bir ilişki olduğu sonucuna varıldı.
INTRODUCTION: Non-İnvasive Mechanical Ventilation (NIMV),decreases incidence of endotracheal intubation and complications related to endotracheal intubation in acute respiratory failure. However,there is some concern that it can increase mortality due to the delay of endotracheal intubation.We aimed to evaluate the efficacy of NIMV in acute pulmonary edema (APE) and postoperative respiratory failure (PORF) patients.
METHODS: 100 NIMV asisted patients due to APE and PORF between 01.01.2011-15.12.2012 were evaluated retropectively.Patients were divided into two groups as APE (Group 1; n=59) and PORF (Group 2; n=41) patients.All patients’ demographic data, the frequency of endotracheal intubation after NIMV,the time between initiation of NIMV and intubation,ejection fraction (EF),systolic pulmonary arterial pressure,APACHE II scores,Intensive Care Unit (ICU)/hospital length of stay and mortality rate were recorded.
RESULTS: There were no significant differences between groups in terms of endotracheal intubation incidence and the time between initiation of NIMV and intubation.Intubated patients had longer length of hospitalization and ICU,higher baseline APACHE II scores and mortality rates compared to nonintubated patients in both groups.Patients with Chronic Obstructive Pulmonary Disease (COPD) in Group 1 and with lower EF in Group 2 were more likely intubated.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In this study we observed that higher baseline APACHE II scores were more associated with mortality rates than the extension of time between NIMV and endotracheal intubation in patients with two different acute respiratory failure like APE and PORF.

3.
Açık kalp ameliyatı olan hastalarda, endotrakeal ekstübasyon sonrası uygulanan progresif kas gevşeme egzersizlerinin yaşam bulgularına ve kaygı düzeyine etkisi
The effect of progressive muscle relaxation exercises after endotracheal extubation on vital signs and anxiety level in open heart surgery patients
Özlem İbrahimoğlu, Nevin Kanan
Sayfalar 98 - 106
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma, açık kalp ameliyatı olan hastalarda endotrakeal ekstübasyon sonrası uygulanan progresif gevşeme egzersizlerinin yaşam bulgularına ve kaygı düzeyine etkisini belirlemek amacıyla uygulandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ön test- son test kontrol grup tasarımlı yarı deneysel bir çalışma olarak planlanan araştırma, bir üniversite hastanesinin kalp ve damar cerrahisi kliniğine açık kalp ameliyatı uygulamak için kabul edilen ve örneklem özelliklerini karşılayan 60 hasta (30 deney, 30 kontrol) ile gerçekleştirildi. Ameliyat öncesi öğretilen progresif gevşeme egzersizleri, ameliyat sonrası dönemde yoğun bakım ünitesinde endotrakeal ekstübasyonla birlikte uygulanmaya başlandı. Hastaların yaşam bulguları ilk 30 dakika izlendi. Otuzuncu dakikada durumluluk kaygı düzeyi ölçüldü.
BULGULAR: Endotrakeal ekstübasyon sonrası ilk 30 dakika süresindeki izlemlerinde, deney grubundaki hastaların arter kan basıncı değerleri, nabız hızı, solunum sayısı ve kaygı düzeyleri değerlerinin kontrol grubuna göre daha düşük olduğu ve aralarında deney grubunun lehine anlamlı farklılık olduğu saptandı (p<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Açık kalp ameliyatı olan hastalarda endotrakeal ekstübasyon sonrası uygulanan progresif gevşeme egzersizlerinin yaşam bulguları ve kaygı düzeyi üzerine etkili olduğu bulunmuştur.
INTRODUCTION: The purpose of this study was to examine the effects of progressive muscle relaxation (PMR) exercises after endotracheal extubation on vital signs and anxiety level in open heart surgey.
METHODS: This study was carried out as quasi experimental, pre-test and post-test with control groups. The study was carried on 30 experimental and 30 control group open heart surgery patients who met inclusion criteria in a cardiac and vascular surgery clinic of a university hospital. Progressive muscle relaxation exercises which were tought before surgery began to be implemented after surgery in the intensive care unit simultaneously with endotracheal extubation. Patients’ vital signs were monitored for the first 30 minutes. Anxiety levels were measured at 30th minute after extubation with State Anxiety Inventory.
RESULTS: The lower rates were observed in heart beat, breathing, arterial blood pressure and anxiety in the experimental group in all measurements (first 30 minutes times after endotracheal extubation), and the differences were statistically significant in favor of experimental group (p<0,05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The study showed that relaxation tecnique after endotracheal extubation in open heart surgery patients were effective in vital signs and anxiety level.

4.
Gürültünün yoğun bakım ünitesinde yatan hastaların gece uykusu ve yaşamsal bulguları üzerine etkisi
Effect of noise on hospitalized patient's night's sleep and vital signs in intensive care unit
Gülsüm Demir, Gürsel Öztunç
Sayfalar 107 - 116
GİRİŞ ve AMAÇ: Gürültü, istenmeyen ve rahatsızlık veren ses olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışmada gürültünün yoğun bakım ünitesinde yatan hastaların gece uykusu ve yaşamsal bulguları üzerine etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı olarak yapılan araştırmanın evrenini, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi BCYB Ünitesi'nde yatan hastaların tamamı, örneklemini ise araştırmanın sınırlılıklarına uyan, 18 yaş üzeri ve araştırmaya katılmayı kabul eden 83 hasta oluşturmuştur.
Araştırmanın yapıldığı kurumun Etik Kurulu, Tıp Fakültesi Dekanlığı ve Hastane Başhekimliği’nden gerekli izinler alınmıştır.
Verilerin toplanmasında, "Hasta Tanıtım Formu", "Richard’s Campbell Uyku Ölçeği", "Vizüel Analog Skala", ses seviyesi ölçer, hasta başı monitörleri ve timpanik termometreler kullanılmıştır
BULGULAR: Araştırma sonucunda ortalama gürültü seviyesi 52.04 ± 5.75 dB. olarak bulunmuştur. Hastaların % 75’i gürültü nedeniyle uyku problemi yaşadıklarını belirtmiş, gürültüye neden olan durumların başında alarm seslerinin geldiği, hastaların uykuyla ilgili en belirgin şikayetlerinin sık sık uyanma olduğu saptanmıştır (p<0.05). Ses düzeyi ile sistolik kan basıncı arasında zayıf pozitif korelasyonların olduğu saptanmış, nabız, diyastolik kan basıncı ve solunumun ses düzeyi ile zayıf ilişkisi olduğu tespit edilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda, BCYB Ünitesinde hastaların uyku sorunu yaşamasında etkin faktörlerin başında gelen ortam gürültüsünün ve gürültüye neden faktörlerin en aza indirilmesine yönelik önerilerde bulunulmuştur.
INTRODUCTION: Noise is defined as unwanted sound and discomfort. Aim of the was to study the effect of noise on sleep in intensive care patients and to examine its impact on vital signs.
METHODS: The universe of this descriptive study (n=83) was all patients hospitalized in Cukurova University Medical School Neurosurgical ICU that conforming to limitations of study, older than 18 years, and who accepted to participate.
Approvals necessary for the study were obtained from ethics committee of the institution, Dean of Faculty of Medicine, and Hospital Chief Physician.
To collect data, "Patient Identification Form", "Richard’s Campbell Sleep Questionnare", "Visual Analog Scale", sound level meter, patient monitoring and thympanic thermometer were used.
RESULTS: In conclusion of the study, average noise level was found to be 52.04 ± 5.75 dB. Of the patients 75% have reported having problems of sleep due to noise, which mainly arrised from the alarms of the monitors, and the most obvious complaints was frequent awakenings (p<0.05). It was found that there was a weak positive correlation between the sound level and the systolic blood pressure, and it was found that there was a weak correlation with the pulse, diastolic blood pressure and respiratory sound level.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In accordance with results obtained from the research, neurosurgical ICU patients experience sleep problems due to the ambient noise, and suggestions to minimize noise in the unit had been issued.

5.
Yoğun Bakım Kliniklerinde Yatan Hastalardan İzole Edilen Gram Negatif Basillerin Değerlendirilmesi
Evaluation of Gram-Negative Bacilli Isolated From Patients In Intensive Care Units
Muhammet Emin Naldan, Mehmet Veysel Coşkun, Onur Ünal, Ömer Karaşahin, Mete Koray Vural
Sayfalar 117 - 123
GİRİŞ ve AMAÇ: Hastanede yatan hastalar için önemli mortalite ve morbidite nedeni olan nosokomiyal infeksiyonların önemli bir bölümü yoğun bakım ünitelerinde (YBÜ) yatan hastalardan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle YBÜ’lerdeki infeksiyonların tedavisinin planlanmasında infeksiyon etkeni olan mikroorganizmaların tanımlanması ve bu mikroorganizmaların antibiyotik direnç durumlarının takip edilmesi doğru ve başarılı bir tedavi yaklaşımı için büyük önem taşımaktadır.Bu amaçla planlanan çalışmamızda hastanemiz YBÜ’de yatan hastalardan infeksiyon etkeni olarak izole edilen Gram negatif basiller (GNB) değerlendirilmiştir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada Ocak 2015-Ocak 2016 tarihleri arasında YBÜ’de yatan hastalardan infeksiyon şüphesi ile alınmış olan klinik örneklerden izole edilen ve klinik olarak anlamlı olduğu kabul edilmiş olan 327 GNB değerlendirilmiştir. Üreme saptanan örneklerden izole edilen mikroorganizmaların tiplendirilmesi ve antibiyogramlarının yapılmasıiçin konvansiyonel yöntemler ve Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemi [gerek duyulduğunda Vitek 2 (Biomerioux, France)] kullanılmıştır. Antibiyotik duyarlılıkları EUCAST kriterlerine göre yorumlanmıştır.
BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen 327 GNB’in 218'i nonfermentatif, 109'u Enterobacteriaceae spp.idi. En sık izole edilen mikroorganizmalar sırasıyla Acinetobacter baumannii ve Klebsiella pneumoniae olarak gözlendi. Mikroorganizmalar en sık sırasıyla solunum yolu örnekleri ve kan kültürlerinden izole edildi. A.baumannii ve Pseudomonas aeruginosa suşlarının tamamı kolistine duyarlı olarak gözlendi. Stenotrophomonas maltophilia suşlarında trimetoprim-sulfametoksazol direncine rastlanmadı. K.pneumoniae ve Escherichia coli için en düşük direnç amikasine karşı en yüksek direnç ise ampisilin/sulbaktama karşı tespit edilirken, Enterobacter spp. için en düşük direnç karbapenemlerde, en yüksek direnç ise sefuroksime karşı tespit edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu sonuçlar dirençli GNB kaynaklı infeksiyonların YBÜ’de çok ciddi bir problem olarak devam ettiğini göstermekte ve bu infeksiyonların önlenmesi için ampirik antibiyotik seçimlerinin güncellenerek takip edilmesi gerekliliğini vurgulamaktadır.
INTRODUCTION: A significant proportion of nosocomial infections resulting in significant mortality and morbidity for hospitalized patients are due to patients in intensive care units (ICU). For this reason, identification and detecting antimicrobial resistance of microorganisms that are isolated from ICU patients is of great importance for successful treatment. So that, in this study it is aimed to evaluate Gram negative bacilli (GNB) isolated from patients in ICU of Erzurum Regional Training and Research Hospital, Turkey.
METHODS: In this study 327 GNB isolated from the clinical specimens of patients in ICU between January 2015 and January 2016 were evaluated. Conventional methods and Kirby Bauer disc diffusion method test [if necessary Vitek 2 automated system] were used for identification and detecting antimicrobial susceptibility of isolated microorganisms. Antibiotic susceptibilities were interpreted according to EUCAST criteria.
RESULTS: Of the 327 GNB, 218 were nonfermentative and 109 were Enterobacteriaceae spp. The most frequently isolated microorganisms were Acinetobacter baumannii and Klebsiella pneumoniae respectively. Microorganisms were mostly isolated from respiratory tract samples and blood cultures respectively. All of A.baumannii and Pseudomonas aeruginosa strains were susceptible to colistin and no trimethoprim-sulfamethoxazole resistance was detected in Stenotrophomonas maltophilia. The lowest resistance for K.pneumoniae and Escherichia coli was found against amikacin while the highest resistance was found against ampicillin/sulbactam. These ratios were observed against imipenem-meropenem and cefuroxime for Enterobacter spp., respectively.
DISCUSSION AND CONCLUSION: These results indicate that resistant GNB infections continue to be a serious problem in the ICU and emphasize the need to update and monitor the empirical antibiotic selection to prevent these infections.

6.
Yoğun Bakıma Alınan Obstetrik Olguların Değerlendirilmesi
Evaluation of obstetric patients who were admitted to the intensive care unit
Yetkin Çeray, Murat Yılmaz, Melike Cengiz, Serkan Kaplan, Atilla Ramazanoğlu
Sayfalar 124 - 129
GİRİŞ ve AMAÇ: Yoğun bakım ünitesine kabul edilen obstetrik olguları değerlendirmek
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yoğun bakım ünitesine kabul edilen toplam 94 obstetrik olgu yaş, mortalite, altta yatan hastalıklar, kabul nedenleri, yoğun bakımda uygulanan girişimler ve geliş yerleri açılarından değerlendirildi.
BULGULAR: Hastaların ortalama yaşı 29.1±5.5 ve APACHE skoru 13.2±4.8 bulunmuştur. Yoğun bakıma kabul nedenleri en sık eklampsi (%26) ve kanama (%20) olarak belirlenmiştir. 23 hastaya eşlik eden en az bir yandaş hastalık bulunmuş ve en sık karşılaşılan hastalık valvüler kalp hastalığı olmuştur. Santral ven kateteri %39.4, arter kateteri %79.8, hemodiyaliz %11.7 sıklıkla uygulanmıştır. Hastaların ikisi acil servisten, üçü servisten, 55’i ameliyathaneden ve 34’ü farklı merkezlerden devir alınmıştır. Hastane dışından alınan hastalarda ortalama yoğun bakımda yatış (4.7±7.1 gün) ve mekanik ventilasyon (8.8±10.0 gün) süreleri hastanemizdeki bölümlerden alınan hastalardan (1.9±2.8 gün ve 4.1±4.4 gün) uzun bulunmuştur (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Eklampsi ve postpartum kanama en sık yatış nedenleri olarak bulundu ve mortalitemiz %5.2 olarak gerçekleşti. Ayrıca bir başka merkezden transfer edilen olgular tedavide gecikmeye neden olmaları dolayısıyla mortalite ve morbidite için risk faktörü olarak saptandı.
INTRODUCTION: To evaluate all obstetric patients admitted to ICU
METHODS: 94 obstetric patients were evaluated for age, mortality, preexisting disorders, reason for admission, interventions performed during ICU stay and source of admission.
RESULTS: Mean age was 29.1±5.5 years and mean APACHE II score was 13.2±4.8. Most common reasons for intensive care admission were eclampsia (26%) and hemorrhage (20%). In 23 cases, there was at least one preexisting medical disorder and most common disorder was valvular heart disease. Incidences of central venous catheterisation, arterial cannulation and hemodialysis were 39.4%, 79.8% and 11.7%, respectively.
Two patients were admitted from emergency room, 3 were from ward, 55 were from operation room and 34 patients were transferred from other hospitals. Mean length of stay in ICU was 4.7±7.1 days in patients transferred from other hospital whereas it was 1.9±2.8 days in patients admitted from other departments within our hospital (p<0.05). Similarly, mean length of mechanical ventilation were 8.8±10.0 and 4.1±4.4 days, respectively (p<0.05).

DISCUSSION AND CONCLUSION: Eclampsia and hemorrhage were the most common causes for ICU admission and mortality rate was 5.2%. Also, transfer from one center to another was a risk factor for maternal mortality and morbidity due to delayed management of obstetric patients.

OLGU SUNUMU
7.
Hemotoraksa Bağlı Gelişen Ciddi Bir Santral Venöz Kateterizasyon Komplikasyonu: Hemotoraks
Serious Complication of Central Venous Catheterization Due To Hemothorax: Hemothorax
Ümmügülsüm Gaygısız, Nazlıhan Boyacı, Gül Meral Hoşgören, Ali Çelik, Lale Karabıyık
Sayfalar 134 - 140
Santral venöz kateterizasyon işlemi hemotoraks ve pnömotoraks gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Bu olgu sunumunda çoklu travma ve hemotoraks nedeniyle yoğun bakımda izlenen bir hastada subklavian ven kateterizasyonu komplikasyonları olarak; ilk girişimde kılavuz tel ucunun koparak subkutan doku içinde kalması, ikinci girişimde damar içinden damar dışına geçerek hemotoraks içinde sonlanan kateterin neden olduğu hemotoraks sunulmuştur.
47 yaşında erkek hastada, sol subklavian kateterizasyon için ilk denemede kılavuz telin kolay ilerlemediği görülerek geri çekildi. İkinci kez yeni bir kateterle işlem tekrarlandı ve herhangi bir zorlukla karşılaşılmadan kateter yerleştirildi. Kateter yerinin doğrulanması için kateter içinden alınan örnekte çalışılan kan gazı venöz nitelikteydi. İşlem sonrası hastanın izleminde aynı taraftaki mevcut toraks tüpünden 500 mL hemorajik sıvı geldiği gözlendi. Çekilen kontrol akciğer grafisinde kateterin sol hemitoraks içinde olduğu, ayrıca sol klavikula altında kılavuz tele ait bir parçanın yer aldığı görüldü. Toraks BT’de kateterin sol subklavian bölgeden sol paramediastinal alana doğru uzandığı belirlendi. Subkutan doku içindeki kılavuz tel parçası ve damar içinden damar dışına geçerek ilerlemiş kateter acil cerrahi girişim uygulanarak çıkarıldı.
Santral venöz kateterin ven içinde olduğunu kontrol etmek için yaygın olarak kullanılan yöntem, kolayca enjektöre çekilebilen kanın venöz nitelikteki olduğunun belirlenmesidir. Ancak bu yöntem, aynı tarafta daha önceden hemotoraksı olan hastalarda kateterin damar içinde olduğunu kanıtlamakta yetersiz kalmaktadır.
Central venous catheterization may cause life-threatening complications including pneumothorax and hemothorax. We report a case of multiple trauma complicated with hemothorax due to a misplaced central venous catheter; first the tip of the guide-wire was ruptured in subcutaneous tissue, second the catheter came out of vessel and caused hemothorax.
During left subclavian catheterization of a 47-years-old male patient, in the first attempt, we could not advance the guide wire forward easily and tried to draw it back. In the second attempt, we inserted a new catheter without a difficulty. The blood gas analyses through the catheter for verification of location revealed venous in nature. After the catheterization, 500 mL hemorrhagic fluid was drained through the ipsilateral chest tube. Control chest X-ray showed that the catheter was in the left hemithorax and a piece of the guide wire was present below the left clavicle. Thorax CT showed that the catheter entered the thoracic cavity and extended to the paramediastinal region. Emergency surgery was performed to remove the piece of the guide wire and catheter extending out of the vessel.
A common method to check a central catheter’s intravenous insertion into a vein is to verify that blood easily drawn has the nature of venous blood. However this method does not exclude the extravascular placement of the catheter in the presence of ipsilateral hemothorax.

8.
Sentetik Kannabinoid İntoksikasyonuna Bağlı Rabdomiyoliz ve Böbrek Yetmezliği
Rhabdomyolysis and Renal Insufficiency Due To Synthetic Cannabinoid Intoxication
Semiha Orhan, Kemal Yetiş Gülsoy, Selvinaz Demirel, Salih İnal, Füsun Eroğlu
Sayfalar 141 - 144
Bonzai psikoaktif bir madde olup, sentetik esrarın sokakta kullanılan ismidir. Sentetik kannabinoidler (SK) kolay ulaşılması ve ucuz olması nedeniyle kullanımı günden güne yaygınlaşmaktadır. Bonzai çeşitli klinik bulgularla görülebileceği gibi şiddetli rabdomiyolize de sebep olabilir. Biz yoğun bakım servisinde takip ettiğimiz bonzai kullanım öyküsü olan ciddi rabdomiyoliz ile seyreden olguda tedavi zorluklarını tartışmaya çalıştık.
Bonsai is the street name of synthetic marijuana, which is a psychoactive substance. Since synthetic cannabinoids (SC) are easily accessible and cheap, their use is becoming widespread day by day. Bonsai not only can cause various clinical symptoms, but it can also cause severe rhabdomyolysis. In this case with severe rhabdomyolysis, we tried to discuss the treatment challenges of the patient examined in intensive care unit with the history of bonsai use.

9.
Peripartum kardiyomiyopati ve yoğun bakım ünitesinde takibi: Olgu sunumu
Peripartum cardiomyopathy and critical care follow-up: Case report
Emre Sertaç Bingül, Burcu Kulaksız, Figen Esen
Sayfalar 145 - 148
Peripartum kardiyomiyopati (PKMP) gebelerde nadir görülen fakat yüksek maternal mortalite riski gözlenen sistolik bir kalp yetmezliği durumudur. Gebeliğin son ayında veya postpartum 5 aylık süre içerisinde ortaya çıkabilir (1,2,3). Klinik semptomları kolaylıkla gebeliğin fizyolojik değişiklikleri ile karışabilir. Bu nedenle sıklıkla geç tanı alır ve multidisipliner yaklaşım gerektirir. Bu yazıda daha öncesinde herhangi bir kardiyak olay öyküsü olmayan 40 yaşında gebe bir hastanın sezaryen ameliyatı sonrası ilk gününde ortaya çıkan kardiyak yetmezlik tablosunu ve klinik takibini anlatmayı hedefledik.
Peripartum cardiomyopathy (PCMP) is rare but carries a high risk of mortality in pregnancy with systolic heart failure. It may occur during the last month of pregnancy or following 5 months after birth. Clinical symptoms can usually be confused with the physiological changes of pregnancy, which leads late diagnosis. PCMP requires multidisciplinary approach. Here in this case we tried to describe clinical presentation of a 40-year-old pregnant with PCMP causing systolic heart failure at postoperative first day and its management in intensive care unit.